hesabın var mı? giriş yap

  • dunyada ates sadece olimpos'un tepesinde yanmaktadir. insanlar soguktan ve vebadan kirilirken tanrilar atesi sadece kendilerine saklamaktadirlar. kendiside tanri olan prometheus'un gonlu buna razi gelmez ve atesi bir gece olimpostan calip insanlara verir. cezasi cok buyuk olur. zeus tarafindan kayalara baglanip cigerlerinin kargalar tarafindan yenmesine mahkum edilir. olumsuz oldugundan bu iskence sonsuza kadar hep tekrarlanicaktir.
    ates hirsizi olarakta bilinir. eger bir tanriya inanacak olsaydim o tanri kesinlikle prometheus olurdu.

  • son derece zor bir eylem, tehlikeli bir girişim. fakat başarılırsa efsane olacağı da kesin gibi:

    - evet arkadaşlar 70 gün içinde bu lanet yerden kaçıyoruz. dışardan yardım aldım, kaçış planını ankara büyükşehir belediyesi imar işlerinde çalışan enişteme çizdirdim. işte plan, buyrun bakın.

    - ismail abi, çok güzel plan. fakat üst geçit yapmak yerine tünel kazsak daha doğru olmaz mıydı?

    - bak faruk bizimle geliyor musun, gelmiyor musun?

    - geliyorum da abi, yani üst geçit...

    - 70 gün sonra sabah namazımı kocatepe'de kılıyor olacağım ve beni kimse engelleyemeyecek... ver artık kararını.

    - geliyorum ama bu üstgeçitle ilgili içimde kötü bir his var yani, inşallah bir şeylik olmaz...

    - faruk, planı eniştem yaptı diyorum. 11 yıldır melih gökçek'in yanında çalışıyor. üst geçit diyorsa üst geçit.

    - yani tamam ismail abi ama inan içim rahat değil yani...

    - gönlünü ferah tut koçum, bu lanet yerden gidiyoruz.

    *

    75 gün sonra...

    *

    - ismail abi söylemeyeyim, susayım diyorum ama sana çok kızıyorum yeminle. yaktın bizim mahpusluğu...

    - sus lan it! üst geçidi yapmadık mı?

    - yaptık da abi... geçit yaptıktan sonra sibel can'la ferhat göçer'i açılış konseri için çağırmak neydi?

    - eniştemin gönderdiği plan neyse onu uyguladım ben oğlum. kağıtta "71. gün üst geçit açılışı: ücretsiz sibel can ve ferhat göçer konseri... tüm ankaralılar davetlidir" yazıyordu. her aşamayı uyguladık, o da son aşamaydı işte.

    - abi ne ankaralıları ya, bayrampaşa'dayız gözünü seveyim.

    - bence oradan uyandılar zaten mevzuya.

    - ismail abi allah belanı versin, gerçek bir gerizekalıymışsın...

  • ömer hayyam'ın üç bilinmeyenli denklemler üzerinde çalışırken bilinmeze arapça "şey" adını vermesi ve endülüs'ü emevilerden devralan ispanyolların "şey"i "xay" 'e çevirmesi.zamanla sadece ilk harf olan 'x'in kullanılması.

    (bkz: samarcande)

  • iki kişi boğuşurken patlayan silah sonucunda iki tarafın da birden gözlerini faltaşı gibi açması ve kimin öldüğünün anlaşılması için bir sonraki bölümün bekletilmesi.

  • gece uyandığınızda ulan nerde ki bu, üstüne basmayayım diye yürürken salonun camından sessiz sakin şekilde dışarıyı seyrettiğini gördüğünüzde alıp sıkıca sarılıp içinize katmak istediğniz dosttur.

    ulan uyandıysan uyandırsana oyun oynayalım. sıkılmıyor musun öyle...

  • bizim köpek biz yemek yerken yanımızda bekler. yemeğe falan sulanmaz ama başka bir yere de gitmez. çünkü bilir ki yemeğin sonunda bir ihtimal bir şeyler ona da atarız. çoğu zaman bundan kaçınıyoruz malum bizim yediğimiz yemekler köpeklere pek faydalı değil. bakmayın sokak köpeklerine onlar açlıktan tahta bulsalar yiyecek durumdalar. yoksa çerçöpten bulup yedikleri yemek artıkları da onlara son derece zararlı.

    bizim köpeğin bu yemek sonunu bekleme huyunu bildiğimizden, bir şey verecek olursak öncesinde iki üç hareket yaptırıyoruz. emir komuta zinciri talimi yapsın, eğitimini pekiştirsin diye. mesela "otur, pati ver, afferin" deyip yemeğini veriyoruz. onun da en itaatkar zamanı o zaman oluyor. normalde üç kere tekrarladığın emri çat diye yapıyor. hatta öyle ki patiyi sen istemeden veriyor o kadar alıştı o rutine. ekmeğini patiden çıkarıyor.

    geçenlerde bir şey deneyelim dedik. yemek sonunda artan bir et parçası için sevgilim bana döndü, "sedat otur" dedi, oturur gibi bi kaykıldım. köpek şaşkın şaşkın baktı "noluyo lan?" dercesine. olayı anlamaya çalışıyor. "pati ver" dedi, pati verdim ve...

    havlaya havlaya üstüme koştu. "napıyosun yaaa sen!!? ne ekmeğimle oynuyorsun!!!" der gibi. normalde bize böyle tepkisel havlamışlığı hiç olmamıştı. kırk yılda bir havlasa da bu "hadi gel oyun oynayalım" diye olurdu. hayvan ilk defa adalet için isyan etti. ne de olsa yemeğin başından sonuna bekleyen oydu. halbuki ben sonunda iki üç hareketle ete konmuştum. aklıma bir anda bilim adamının suratına hıyar fırlatan gelir eşitsizliğine tepki veren kapuçin maymunu geldi. (bkz: kapuçin maymununun eşitsizliği reddetmesi)

    gerçi adaletten mi yaptı yoksa bencil bir tekelcilikten mi bilemiyorum onu bak. otopark mafyası gibi yemek sonu artıklarına çöreklenmiş de olabilir. belki arkadaşları olsaydı onlar da ellerinde sopalarla dalardı bana. bak o da olabilir.

    yine de her gün bizi şaşırtıyor adi köpek.

  • israil askeri güçleri tarafından geliştirilen bir savaş sanatı tekniği olan krav maga hocası enis tayman'ın bomba patlamasından korunma konusundaki tavsiyeleri şu şekildedir.

    bir bombanın patlayacağından şüphe ettiyseniz ya da eminseniz aşağıdaki noktalara uymanız hayatta kalma şansınızı artıracaktır.

    1. bombaya asla ayakta yakalanmamaya çalışın. bomba, patladığı noktadan itibaren v işareti çizerek etki yapar. bomba uyarısı varsa ve patlayacaksa en az 20-25 metre uzaklaşmaya çalışın ve hesaplayabiliyorsanız başınız ters yöne gelecek şekilde hemen yüzükoyun yere uzanın. kollarınızla başınızı koruyun. bacaklarınızı uzatın ve çapraz olarak birleştirin. bu sayede ayakkabı tabanlarınız şarapnellere karşı (az da olsa ) kalkan oluşturabilir. bacaklarınızı çapraz olarak birleştirmeniz savrulmanızı zorlaştırır ve kasık bölgesini korur.

    2. patlama anında ağzınızı açık tutun. böylece patlamadan kaynaklanan basıncın ciğerlerinize baskısını azaltmış olursunuz.

    3. yapabiliyorsanız patlama anı ve sonraki yarım dakika içinde nefes almamaya çalışın. yapabiliyorsanız nefessiz kalma sürenizi uzatın. patlayıcının kimyasal etkisi ve patlamanın yarattığı sıcak hava ciğerlerinize zarar verebilir.

    4. bomba patladıktan sonra ilk şok üzerinize gelecektir. açık alandaysanız, şokun ardından bir kaç saniye daha bekleyin. çünkü o sırada havada uçuşan parçalar olacaktır.

    5. içinizden ona kadar sayın sonra kalkabiliyorsanız kalkın ve uzaklaşın. bombaya yakınsanız ve kurtulduysanız ayağa kalkmadan temiz havaya ulaşıncaya kadar yerde hareket edin. sakın sürünmeyin. çünkü yerler pek çok parça ile dolu olacaktır ve siz süründükçe bunlar vücudunuzu parçalayacaktır. sürünmek yerine dirseğiniz üzerinde yükselin ve bir bacağınızı kaldırarak kendinizi itin. bu şekilde temiz havaya ulaşıncaya kadar ilerlemeye çalışın ve bu ana kadar yapabiliyorsanız nefes almayın veya çok az nefes alın.

    6. temiz havaya ulaşabilirseniz ayağa kalkın ve hemen insanların az olduğu bölgeye doğru ilerleyin. (bombacıya doğru değil tabii) çünkü ikinci bir bomba olabilir ve büyük ihtimalle insanların yoğunlaştığı yerde patlayacaktır.

    7. güvenli mesafeye ulaştıktan sonra (ortalama 50-100 metre) bedeninizi kontrol edin. panikle yaralarınızı fark etmeyebilirsiniz.

    8. yanınızda çocuğunuz varsa onun üzerine yatın ve madde 1'deki gibi pozisyon alın.

    9. bombadan korunmak adına bir sütunun arkasına geçmeyi düşünebilirsiniz. ancak bu sütunun önünde bir duvar varsa başınız daha büyük belaya girecek demektir. çünkü bombanın şok dalgası duvardan seker ve direkt üzerinize biner.

    10. kendinizi tamamen güvene aldıktan sonra insanlara yardım etmeyi unutmayın.

  • 90ların 80lerin çocukluğunu yaşayamamış kişilerce yadırganması doğal.
    13- 14 yaşlarında apartmandaki arkadaşlarla bir araya gelip toplanıp fantastik, korku filmi izlemek kadar güzel birşey yoktu o zamanlar.
    akşam apartmanın bahçesine mahallenin abileri gelir, maçtan, karı kızdan bahsederler biz de sanki çok anlıyormuş gibi onların yanında dinlerdik onları. çok eğlenceliydi lan. o kalabalık samimi ortamın içinde olmaktı önemli olan.
    şimdi gençler teknoloji sayesinde yalnızlığa mahkum oldu. bir müddet sonra ses arıyorlar. o sesi de daha kalabalık ve sesli bir mecra olan internette buluyorlar.

    bizim apartmanda sadece üç evde bilgisayar vardı. biri alt komşumuzun büyük oğlu. benim favori oyuncumdur. öğlen okuldan gelip elimi yüzümü yıkayıp koştura koştura aşağı komşuya iner, abinin odasına girer okuldan dönmesini beklerdim. annesi salçalı ekmek, pişi, kek vs. getirir afiyetle yerdim.
    abi eve gelince sanki odadaki hayaletmişim gibi sesimi çıkartmadan bilgisayarı kendi rızasıyla açmasını beklerdim, odadan dışarı atmasından çekinirdim.
    sağolsun herif de hiç sekmez eve gelir gelmez açardı bilgisayarını, dolabının içinde ne kadar disket varsa sırayla takar açar oynar ben de onu izleye izleye uyurdum lan... o da hiç konuşmaz ne yaptın ne işin var oynar mısın sevdin mi falan demez kendi halinde takılırdı.

    ikinci youtuberım yan komşumuzun çocuklarıydı. bunlar daha çok küfürlü argolu konuşan tayfadan. apartmanda pek sevilmiyorlardı hala da öyle :) sadece beni aralarına alıyorlardı o da beni korkutup ağlatmak için. ama bunlar diğerlerinden farklı olarak ara sıra bilgisayarı bana da veriyorlardı ama tabi onların oynaması kadar asla zevk vermiyordu.

    üçüncü youtuberım ise apartmanın en üst katında oturuyordu. bilgisayardan ziyade oyuncakları için gidiyordum çok nadir bilgisayarı açıyordu. babası kızıyor diye. yine de benden büyük oldukları için ortamlarını çok seviyordum.

    konuştukları mevzuları anlamasam bile o ortamda bulunmak inanılmaz hoşuma gidiyordu. birbirleriyle olan şakaları, atışmalarını bugün yotube gibi sosyal platformlardaki çocukların atışmalarına benzetiyorum.
    benim o yaşlarda aradığım abi abla sıcaklığını yeni jenerasyon orada buluyorlar. bu bence içgüdüsel bişey. sonradan çıkan bir akım değil sadece yöntemler değişti.

  • eğer netflix, amazon prime tarzı bi platform olacaksa acunun ayağına sıktığını gösterir. survivor, masterchef, uc adam vs izleyenlerin sosyo-ekonomik durumlari ortada. turkiyede amazon, netflix’e para veren tayfa beyaz yakali diye tabir ettigimiz guruh ki acun ve programlarindan pek haz ettiklerini zannetmiyorum. eger basarili olursa bu da benim vizyonsuzlugum olsun.

  • şener şen'le yapılan bir ropörtajdan:

    “bana dediler ki; zeki alasya'nın cenazesine gittik, siz yoktunuz. neden gelmediniz ?
    bilmiyorlar ki, ben aynı gün annemi uğurladım sonsuzluğa. hem de aynı mezarlıkta. zeki alasya, benim bir kardeşim bir parçam gibiydi. nasıl böyle bir şey düşünürler... ben oraya gelsem bile kemal'in cenazesindeki gibi kameralardan uzak kalmayı tercih ederdim. yani beni yine göremezdiniz...
    zeki'yi defnettikten sonra metin akpınar ve orhan gencebay'ın neden ortadan kaybolduğunu hiç merak ettiniz mi ? etmediniz. ben söyleyeyim, bizim aile kabristanlığına geldiler hem de koşa koşa. ben annemi toprağa verirken oradaydılar, definden sonra zeki'nin mezarına gittik, kimsecikler yoktu...
    peki siz oraya zeki alasya için mi gittiniz, yoksa gelen ünlüleri görmek için mi ? gözleriniz beni aramışsa belli ki gelen ünlüleri görmek için gelmişsiniz.
    nejat uygur'un son şiirindeki ilk dizeler geldi birden aklıma :
    ''biliyorum cami avlusundaki bu kalabalık bana değil,
    gelen ünlüleri görmek için.
    aa o da burada şu da burada deyip, keyif çatmak için.
    beni musalla taşında unutanları görüyorum,
    hayatımda ilk defa katıla katıla gülüyorum... çünkü kırkım dolmadan unutulacağımı biliyorum...'' .

    değerini kaybetmeden bilmemiz gereken insan. büyük oyuncu şener şen..

  • cem yilmaz'in insanoglundan her gecen gun biraz daha nefret etmesinin disa vurumu olan film.

    adam nasil nefret ettiyse cevresindeki cahilinden de, okumusundan da, sosyetesinden de, koylusunden de...

    yardirmis.

    inanilmaz bir hikaye anlatimi var bayiliyorum ya.

    --- spoiler ---

    kendini merkeze koy, kendini merkeze koy...kimim ben ? belki gotun tekiyim, niye merkeze koyuyorum?
    --- spoiler ---

    ahahah tek cumlede butun yasam koclari ve sosyal medya psikologlarinin icinden gecmis abimiz.