hesabın var mı? giriş yap

  • dört italyan ile birlikte izlediğim maç olmuştur.

    yaptığım bazı gözlemleri yazmak istiyorum.

    öncelikle, italyanlar benim tuttuğum takımı sordular, fenerbahçe cevabımdan sonra :

    - "ooo bene, bene, benfica sikilaççi de cimbome, mehehehe, zehehehe" gibi laflar ettiler.

    dilim döndüğünce türklerin büyük kısmının yerel ligde rakibi olan takımları avrupa kupalarındaki maçlarda içten bir şekilde desteklediğini anlatmaya çalıştım ve :

    - benfica sikilaççi cimbome? nooo noo... cimbome mokoko benfica. uefa copa de 2000? moroni!"

    biraz alındı sanki italyan misafirlerimiz benim yaptığım yoruma. her neyse, maçı izlemeye başladık.

    fark ettiğim net bir şey var, bu elemanların dördü de açıktan benfica'yı destekliyordu.
    şimdi türk'ün türk'ten başka dostu yok edebiyatına girmek istemiyorum. ancak italyanlar can'ı gönülden benfica'nın galatasaray'ı yenmesini, hatta fark atmasını istiyordu. lecce'li italyanların ne işi olur portekiz'le, benfica'yla allasen? sırf türk takımına rakip diye destekliyorlardı benfica'yı. mamma li turchi güzelim, evet.

    ilk yarı ortada geçti, fazla pozisyon yoktu ama mücadele ve galatasaray'ın oynama azmi takdire şayandı.

    devre arasında elemanlara türk kahvesi ısmarladım, pek beğendiler, "içtiğimiz en güzel yunan kahvesiydi" dediler. "boğazınıza dursun, zıkkım olsun pezevenkler" dedim gülümseyerek. serde diplomatlık var sonuçta.
    sanırım bir gün önce hacıoğlu'nda lahmacun yerken: "pizza, pizza diye dünyayı ele geçirdiğiniz yemeğin fikri aha işten bundan çalıntı, habarınız olsun eeey" demiş olmamın etkisi vardı yaptıkları bu talihsiz yorumda.

    ikinci yarıya geçtik.
    emre aşık ilk golü taktığında elemanlar biraz bozuldular "tesadüfiyaçço" gibi birşeyler dediler.
    "yarramiyeoo tesadüfiyaçço" dedim ben de. gol geleceğim diyordu sonuçta.
    güldük.
    ben daha çok güldüm ama.

    ardından, gerek hazırlanışıyla, gerek bitirilişiyle mükemmel bir gol olan ikinci galatasaray golü ümit karan'ın ayağından gelince ben hafif kontrolümü kaybedip alessandro'nun ensesine sağlam bir tane yerleştirmişim. "al sana tesadüfiyaçço dallameooo" diye de bağırmışım.

    derken maç bitti. italyanlar sanki maçın öncesinde benfica alır, benfica deşer, benfica mokoko yapar diyen kendileri değilmiş gibi nasıl bir yalakalık yarışına girdiler anlatamam. övgüler, hamaset kokan ifadeler havada uçuşuyor.

    ben ise gülümseyerek garsona "bize dört bardak soğuk su getir" diye seslendim. anlamadılar ama içtiler. afiyet olsun dedim. "sen niye içmiyorsun" diye sordular. güldüm. anlamadılar. anlamasınlar zaten.

    kısacası, benim için oldukça keyifli bir maç oldu. 1999-2000 döneminden beri görmediğim kadar ne yaptığını bilen bir galatasaray vardı sahada. bakın buraya yazıyorum, şükrü saraçoğlu'nda uefa kupası finali çok büyük bir hayal değil. bu gece oynadığı futbolla galatasaray'ın üzemeyeceği takım yok.

    olur da bu hayal gerçekleşirse ne yapıp edip mabedimize gidip galatasaray'ın başarısını alkışlamak üzere stattaki yerimi alacağım. umarım yanıma bir kaç tane italyan düşer. mehehehe.

    not : bu entarinin yazılması esnasında hiçbir italyan zarar görmemiştir. alessandro'nun ensesi kalın merak etmeyin.

  • 145 kilogram çektiğim mart 2013'ten bu yana gün itibarıyla 105 kilograma düşerek gırh yaptığım iş :)

  • gezi'nin yıl dönümünde bu fotoğrafı paylaşmış. emri vereni zaten biliyorduk, destekleyenleri de teker teker not ediyoruz. gezi üç yaşında arda, gezi büyüyecek; ali ismail hep on dokuzunda, berkin hep on dördünde kalacak. ve sen hangi takımda oynarsan oyna büyüyemeyip küçüleceksin.

  • higgs parçacığı, higgs bozonu, tanrı parçacığı gibi gazetelerden okuduğumuz ve cernde binlerce bilim adamının bulmak istediği bu parçacığın öneminden ve gelecekte ne işe yarayacağı ile ilgili pek bir bilgi yoktur.

    bunca emek ve para neden harcanıyor? amaç sadece proton, nötron, elektron gibi atomaltı parçacıkların yapıtaşlarını mı bulmak istiyorlar?

    şimdi size bu parçacığın neden bulunmak istendiğini açıklayayım.

    bütün elementler, proton, nötron ve elektronlardan oluşur.

    elementlerin arasındaki tek fark, proton, nötron ve elektron sayısı farklarından ortaya çıkar.

    örnek verecek olursak, karbon atomunda 6 proton, altın atomunda ise 79 proton vardır. nötron ve elektron sayısı değişiklik gösterebilir kafa karışmasın diye orayı atılıyorum. ama mantık aynı.

    diyelim ki elimizde bir adet karbon atomu var. buna 73 proton , gerektiği kadar nötron ve elektron daha eklersek, altın atomu elde etmemiz gerekiyor öyle değil mi? ama bunu yapınca maalesef bu sonucu alamıyoruz.

    eğer higgs bozununun varlığını kanıtlayabilir, özelliklerini ölçebilirsek ve oluşum mekanizması çözebilirsek karbon atomunu, altın atomundan ayıran özelliğin ne olduğunu öğrenebileğiz.

    bu ne demek? eğer bu gizem çözülürse her türlü atomu, bir başka atoma çevirebileceğiz. kumu alıp ondan altın, platin yapabilirsiniz. elementleri yeniden dizayn edebilirsiniz.

    peki bu dizaynı yaparsak ne olacak? sınırlı kaynak diye bir şey söz konusu olmayacak.
    madenlere, hammaddelere yani şirket ve ülkelerin dışa bağımlılığına gerek kalmayacak. istenilen elementleri istenilen miktarda fabrikada üretebileceksiniz.

  • şu an ntv ekranlarında şöyle dedi ;

    - bu yoğun programında basketbol milli takımımızın maçını takip eden sayın cumhurbaşkanımıza tekrardan teşekkür ediyorum.

    ciddiyim böyle dedi. ülkenin cumhurbaşkanına milli maçı izledi diye teşekkür ediyoruz. bu bir tek bana mı absürd geliyor bilmiyorum ama yazık, hem de çok yazık.

  • adam tam sözlük formatına uygun şu başlığı (bkz: nike katar 2022 dünya kupası reklamı) açıyor tutmuyor.

    sonra dangalağın biri sözlük kurallarına uygun başlıkların yerine saçma sapan bir başlık açıyor ve tutuyor. sözlükte herkes böyle aşırı yorumlu paylaşsın artık başlıkları madem.

    iyice sosyal medya çöplüğüne benzetin burayı da. neyin ne olduğu karışsın hiç bulmayalım. nike'ın reklamını aramak istersek, böyle dangalakların açtığı alakasız başlıklar yüzünden hiç bulamayalım mesela.

    edit: başlık düzeltilmiş.

  • 10 şubat 2014 cnn türk 5n 1k yayınında söylediği sözlerin doğruluğunu, aradan 9 yıl geçmiş olmasına rağmen şu günlerde yaptığı işlerle gerçek anlamda kanıtlamış olan gazetecidir.

    bu yayında cüneyt özdemir habertürk'te sağlık sistemini eleştirdiği için gazeteden atılan 3 kişi için fatih altaylı'nın ne yaptığını sorar. sonrasında şu tarihi diyalog kayda geçer:

    c.ö: şimdi bu 3 kişi tespit edildi ve onların işten atılması istendi, sen de attın öyle mi?
    f.a: ben atmadım.
    c.ö: ama bunlar işten atıldı sonuçta.
    f.a: benim dışımdaki daha üst otoriteler tarafından işten atıldı.
    c.ö: sen ne yaptın?
    f.a: isyan etmek dışında ne yapabilirsin?
    c.ö: istifa edebilirdin. lanet olsun kardeşim böyle şeye diyebilirdin.
    f.a: (cevap vermeden bir süre boşluğa baktıktan sonra derin bir iç çeker) bunu bana ilk defa sen söylemiyorsun. kimse içerde ne olduğunu bilemez. benim orda niye durduğumu da bilemez.
    c.ö: niye duruyorsun? sen paraya pula ihtiyacı olmayan bir adamsın. istesen bırakıp gidebilirsin. durmanın sebebi ne?
    f.a: şimdi ben istifa edeyim, sen istifa et, o istifa etsin, bu istifa etsin, sonra ne olsun abi? bütün medyanın sahibi havuzcular mı olsun? tamamen havuz medyası mı olsun? en azından belli bir direniş gösterebilen, belli habercilik yapmaya çalışan ve tarafsız bir grup olarak ben olmayayım mı orada? bütün arkadaşlarım şahittir ki ben bu baskılara çok da kolay boyun eğmiyorum, gırtlağına kadar savaşıyorum. ben kimseyi kovmadım, sonuna kadar savundum o arkadaşları. ha ben istifa edersem ne olur? iki olasılık var. birincisi gazete kapanır ve yarın 800 kişi işsiz kalır. ikinci olasılıkta benim yerime kendi görüşlerinden bir adam getirirler. ayrıca benim bırakmak istemediğimi kim, nereden biliyor?