• önsözde jack london ile ilgili enteresan anekdotlar mevcut. özellikle martin eden'de yazarın kendi karakterini, kendi yaşamını aktardığını öğrendim. denizin çağrısına gelirsek başlangıçta sıkıcı, konu geliştikçe okuyucuyu daha da meraklandıran bir kitap. içimde ne olacak acaba merakı yoktu fakat diyaloglarda kurulan cümlelerin özgünlüğü, derinliği çok ilgimi çekti. özellikle ana karakterin babasının çocuğuna karşı kullandığı üslubuna hayran kaldım. temel olarak basit bir kurgu üzerine olay örgüsü işlenmiş. nadir olarak diyaloglardaki etkileyicilik okuyucuyu kitabın içerisinde tutuyor. konu klişe, bu çok bariz ortada. hatta klişenin çok yoğun olduğu da söylenebilir. beğenmiş olmam bazı etkileyici diyaloglardan kaynaklanmakta. okunmalı, yaşamı daha farklı anlamlandırmanızı sağlayabilir.
  • 1902 senesinde "the cruise of the dazzler" adıyla yayımlanmış bir jack london kitabı.

    bu kitap jack london'ın hala azimli bir yazarken ortaya koyduğu işlerden biridir. aynı zamanda, onun kaleminin çocuk edebiyatına yatkın olduğunun da bir kanıtı niteliğindedir. ilginç olan ise şu; jack, çocuklara hitap ederken bile jack olmaktan taviz vermiyor. hakikaten de kıymetli bir meziyet; o hem bir erkeğin, hem bir kadının, hem bir hayvanın gözlerinden bakarak yazabiliyor.

    bu kitap ise hayal ile gerçek, çocukluk ile yetişkinlik, sorumsuzluk ile sorumluluk sahibi olmak arasında geçiş yapan bir çocuğun, bir gencin hikayesini anlatıyor. ancak bunu yaparken, jack london'ın dünya görüşünden de taviz vermiyor.

    şimdi size ilginç bir şeyden bahsetmek istiyorum.

    tepeli çocuklar, uçurtmalarını simpson kardeşlere kaptırdıktan sonra, kitabın baş kişisi olan joe, uçurtmaları geri alabilmek için hırsızlarla düello eder ve kazanır. ancak diğer simpson kardeşler, uçurtmaları vermeyi reddederek, joe'nun diğer simpson kardeşlerle, üstelik peş peşe düelle yapmasını talep eder.

    işte burada kilit bir nokta vardır. tepe halkı için yasa bir ve tektir. ancak çukur halkı için, güçlü olanın yasaları geçerlidir. çukurda borusu öten bir çete, diğerlerinin kendi yasalarına ve kurallarına tabi olmasını ister. işte devlet otoritesinin olmadığı yerlerde işler böyle yürümektedir. tepe ve çukur üzerinden bir çeşit savaş mevcut. tepe orta ve üst sınıfı, çukur ise işçi sınıfı temsil eder.

    jack london zor bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirmiştir. bilenler bilir, kendisi aynı zamanda amerikan edebiyatının en ünlü proleter yazarlarından biridir. onun çocuklar için dizayn ettiği dünyada bile sınıf çatışmasını ve güçlü olanın kanunlarını görmek bizi şaşırtmamalı. bu kitap aynı zamanda bir eğitim sistemi eleştirisi de barındırıyor. esasında joe, beceriksiz veya ahmak bir çocuk değildir. fazlasıyla enerjik ve bazı derslerde ziyadesiyle başarılıdır. ancak ailesinin ve öğretmenlerinin tutumu, arkadaş çevresi ve akranlarının yarattığı rekabet ortamı onu toplumdan kaçmaya zorlar. buradaki kaçış ise "deniz" üzerinden olur.

    "... açık denizlere açılsaydı, daha ne isterdi! ah, ne güzel olurdu! ya da o ıskunada olsaydı, güneşin denizde yıkadığı şıklar arasında kaybolsa, dünyaya açılsaydı! asıl yaşamak ona derlerdi işte! hayatta bir şeyler yapmak, yeryüzünde bir anlamı olmak, buna derlerdi, oysa o burada, kilitli bir kapı ardında, kendisi daha dünyaya gelmeden binlerde yıl önce ölüp gitmiş insanların ne ettiğini ezberlemek için kafa patlatıyordu"

    joe, hayatı henüz tanımamaktadır. ona göre okul ve ailenin ona yüklediği sorumluluklar lüzumsuz ve can sıkıcıdır. hayalini kurduğu hayatı yaşamak için gereken adımları attıktan sonra, dış dünyanın aslında hayal ettiği gibi olmadığını görür. yazar burada, joe'nun hayal kırıklığını da "deniz çocuğu" isimli bir karakter üzerinden bizlere aksettirir. joe, ailesinden ve derslerden bıkmıştır. onun istediği şey özgürlüktür. ancak joe, bunu hayatı tanımadan, çocuk bir fantezi beklentisi içinde yapar. deniz çocuğu, joe'nun hayal ettiği hayatın içindendir. bir ailesi yoktur, okul okumuyordur. tek işi gemilerde çalışıp özgürce yolculuk yapmaktır ancak joe, deniz çocuğunu tanıdıkça, aslında hayalini kurduğu şeyin bu olmadığını anlar. joe, yaptığı şey yüzünden kısa sürede pişman olur. deniz çocuğunun joe üzerinde büyük bir etkisi olur.

    "sorumluluklar bardaktan boşanırcasına yağan yağmur gibi akıyordu üstüne. daha birkaç gün önce salt kendisini düşünüyordu. sonra, az çok deniz çocuğu'nun geleceğini, kurtuluşunu düşünmek zorunda kalmıştı; daha sonra da durumun gerektirdiği görevleri, kardeşine, arkadaşlarına karşı duyduğu yakınlık ve bu duygunun zorunlu kıldığı davranışları kavramıştı. ve şimdi, hiç beklenmedik durumlar, babasını korumak, belki de onun yaşamını kurtarmak için bir şeyler yapmasını gerektiriyordu."

    joe önce kendi sorumluluğunu alır. daha sonra deniz çocuğu'nu kurtarmak ve nihayetinde, ailesiyle olan ilişkisini düzeltmek ister. bu kitap sınıf eleştirisi, toplum, aile ve eğitim sistemi üzerine pek çok eleştiri barındırır ve bunu oldukça basitleştirilmiş bir dil ve okuyucuyu yormayan olaylarla yapar. jack london'ın taş gibi jack london olduğu işlerden biridir. şiddetle tavsiye olunur.

    daha fazla jack london için:

    jack london - oyun
    jack london - iyi köpekler kötü köpekler ve kuzey toprakları
    jack london - bana göre hayatın anlamı
    jack london - kızıl veba
    jack london - bir dilim biftek
    jack london - ateş yakmak
    jack london - bir kuzey macerası
    jack london - ölümcül dalgalar
    jack london - güneşe doğru
    jack london - deniz kurdu
    jack london - şampiyon
    jack london - kadın denen mucize
  • insanı denizaşırı yolculuklara çıkaran ve oralardan tatlı, maceracı, bir çırpıda silinmesi güç esintiler getiren güzel bir jack london kitabı. bu kitabı pencereleri döven rüzgârlı bir günde okumak, dev dalgalarla mücadele eden gemilerin o boğuşma sırasında çıkardığı sesi işitmek kadar heyecan veriyor okuyucuya. düşlerindeki hayatı yaşamak için okuldan ve ailesinden kaçan deniz tutkunu bir gencin tehlikeli yolculuğunu anlatıyor yazar. joe, kız kardeşi başta olmak üzere kızlar hakkında olumsuz düşüncelere sahip, çalışmayı sevmeyen ve yeni yaşamlar keşfetme arzusunda olan bir çocuktur. bir gün bu arzusunu gerçekleştirir ama güven ve huzur dolu yaşamını arkada bırakarak çıktığı bu çetin yolculuktan, bin öğütten daha kuvvetli dersler çıkarır. o yaştaki bir çocuğun okul ve yaşam hakkındaki düşünceleri dikkate değerdir:

    " joe'nin düşleri gözlerinin önünde seriliydi şimdi. yaşam buydu işte. yaşamak buydu. onlar yaşıyordu. güneşin ve gökyüzünün altında ayaklarının dibinde sallanan denizin üzerinde üzerlerine rüzgar üfleye üfleye ya da gününe göre yağmur damlaları düşe düşe sürdürüyorlardı yaşantılarını. gerçek hayatı yaşıyordu onlar. öte yandan kendisi onun gibilerin doldurduğu onun gibi elli zavallının doldurduğu dört duvar içinde kafa patlatıyor, kabuklaşmış bilgi kırıntılarını ufalayıp ortaya dökmek için çabalıyordu."
hesabın var mı? giriş yap