hesabın var mı? giriş yap

  • üniversiteye geldiğimizde ilk sene kaldığımız yurtta tatar bir arkadaş vardı. o anlatmıştı. çocuk kazanmış üniversiteyi, atlamış gelmiş bir kaç arkadaşıyla kazan'dan istanbul'a. yurda yerleşmek için gittiğinde giriş katta "kazan dairesi" yazısını görmüş. sevinçten havalara uçmuş. bizim için özel oda yapmışlar diye sevindirik olmuş. o sevinçle gitmiş kapısına açmaya çalışmış, bakmış kapı kilitli. hemen yurt müdürünün odasına gidip, girmiş söze:

    - müdür bey şu odanın anahtarını alabilir miyim?
    + napıcaksın oğlum orayı?
    - ee kazan diaresi...

    müdür bu. durur mu basmış kahkahayı. çağırmış personeli. açtırmış odayı. gezdirmiş kazan dairesini. 1 sene o yurtta kaldık beraber, müdür her gördüğünde şöyle derdi:

    "ramis memleketini özlediysen açtırayım senin odayı, buharını içine çekersin"

  • fiziksel acı konusunda engin tecrübelere gark eder insanı. şairin* de dediği gibi * öyle birden değil, ağır ağır..

    (opsiyonel) aşama 0:
    [not: bu aşama, dişleri çapraşık, ağzı için doktorun "oynayamam, yerin dar" dediği kimselerin başına gelebilecek durum, yer sıkıntısı olmayanlara herkese uygulanmıyor. yer sıkıntısı yirmilik diş çekimi ile filan aşılabiliyor. doktor bulur bir yol.]

    önce anlatırlar "şunları yapacağız, bunları takacağız" diye. "tamam" dersin zaten göze almışsındır olacakları. "ama braketleri takmadan önce çenende biraz yer açabilmek için üst çeneye(dilin üst yüzeyinin temas ettiği yere) -kıvırıp büküp ilginç bir hale soktukları- metal(çelikti galiba) bir tel takmamız lazım" derler. olayın ilginçleşmeye başladığı yer burasıdır: zira bu telin kendi şeklini vererek dilde açtığı yarıklar nedeniyle gelecek birkaç ay boyunca başta tuzlu-ekşi-acı-sıcak şeyler dahil olmak üzere yemek yemek ve dahi konuşmak imkansızlaşır. 'fıstıkçı şahap'taki sessiz harflerden herhangi birini telaffuz etmeye kalktığınızda karşınızdaki insan "bi sussa da gitsek yaa.." diye içinden geçirmeye başlar, boğazınızda düğümlenir söyleyecekleriniz.. iletişimden soğuturlar adamı. yaklaşık altı ay kalır bu nesne ağızda (süre kişiye göre değişir.) her ay doktor bunu "aktive ediyorum" diyerekten sıkar, gerer veee... hooop, ağrıların en başına geri dönersiniz. hamken pişme yolunda atılan bu ilk ve çetrefilli adımı geçebildiyseniz ne âlâ..

    aşama 1:
    ağızda yer sıkıntısı yoksa veya baştaki aşamayı başarıyla geçtiyseniz, braketleri taktırmaya hak kazanmışsınız demektir. bir-iki saatlik çabanın sonunda dişlere monte edilen braketler ilk takıldığında pek bir şey hissedilmez, "aman da ne kolaymış, hepsi bu kadarcık mıymış, botokslu gibi oldum ayol.." derken, birkaç saat sonra yaklaşık bir hafta sürecek ağrı ve acılar başlar. ağrı, bütün dişlerinize ve çene kemiğinize uygulanan basınç yüzünden, acı da braketler tarafından rendelenen yanak içi-dil-dudak etrafı gibi bölümlerden. ağrı kesici olmadan yemek yiyebilen varsa helal olsun. yemek dediğim de, yumuşak şeyler, sandviç falan yemeyi unutun bir süre.

    aşama 2:
    tedaviye bu kadar ay dayandınız: hamdınız ilk başta, piştiniz artık.. ama son bir aşama kaldı: "alt çene ve üst çeneyi lastiklerle(böyle miniminnacık şeyler, paket lastiğinin çapı 0.5 cm olanını düşünün) tutturup birbirine doğru ittireceğiz." derler. anlatırken ne kadar da kolay diy mi? konuşmak iyice imkansızlaşır. karşı tarafla diyaloğa geçmeye kalkınca dişleriniz birbirine kenetli vaziyette olduğu için sürekli ağlıyormuş ya da ana-avrat sövüyormuşsunuz gibi gelir.

    aşama 3:
    bütün bu aşamaları atlatıp braketler çıkartılınca da bitmez.. aylardır sararmakta olan dişlere bir güzel diş taşı* tedavisi.. dişlere braketleri sabitlemek için sürülen yapıştırıcı harcın diş yüzeyinden temizlenmesi için yapılan işlem zaten evlere şenlik. o vızıldayan kesici başlık doktorun elinden kayıp da ağzımı keser mi korkusu anlatılmaz yaşanır.

    aşama 4:
    afferim sonuna kadar dayanabilene.. bütün bunları yaptırdıysanız artık düpdüzgün dişleriniz var demektir. siz gülümsediniz mi ortam yıkılıyordur artık.

    çıkarım:
    peki ne anladım ben bu işten? o kadar çile çektikten sonra gelen güzelliği ben n'eyleyim, "bahar gelmiş n'eyleyim, n'eyleyim baharı yazı" a dostlar.. ayrıca geç gelen adalet, adalet midir? olmaz olsun böyle tedavi.. iletişim kuramamaktan asosyal oldum, acıların çocuğu oldum, hamdım piştim yandım yeminle..

    edit: çıkınca da cidden müthiş oluyomuş yahu (bkz: kendimden biliyorum). ama kendinize sorun önce "bu kadar acıya değer mi?"

  • bizim evin salonundan aktarıyorum. bir saat yirmi dakika önce izlemek üzere bir film açtık. sevgili kişisi yeni edindiği strateji oyununa gömmüş burnunu. ayıp olmasın diye filme razı oldu, belli. filmi başlatmadan önce tuvalete gittim niyetini anlamak için. oyunu geri başlatmış aynı benim sabahları beş dakika daha uyumak için her fırsatı ganimet bilmem gibi. hır çıkarmadım tabii. du bakali modundayım başıma geleceği bildiğim halde. sonra düşündüm. strateji oyunları oynamaya bayıldığım dönemlerde anama ettiklerim geldi aklıma. filmine tüküreyim dedim, ona bi şey olmasın. yan yana oturuyoruz, huzursuz olduğumu anlamasın diye bücürük tableti kaptığım gibi kozmetik, entari artık ne kadar karı-kız işi incik mıncık satan site, tanıtan blog varsa açtım önüme. halbuki çok sıkılıyorum sözlük, bildiğin gibi değil. bi de özledim mi ne. ağzını burnunu mıncırasım var ama kıyamıyorum. ellemeyeyim istediği şeyi yapsın dedim. o bilgisayarda galaksiler arası dalgadan bi savaşta dünyayı kurtarırken ben bebeği gözünün önünde dünyadan bi haber oyuncaklarıyla uslu uslu oynayan bir anne gibi oldum. öyle, garip bir his. sevginin aşkla usulca, güvenle yer değiştirdiği anlardan birinin tadını çıkarıyorum.

    birden ayaklandı az önce, geldi ayağımı öptü ve sonra ellerimi. dondum kaldım öyle sözlük. teşekkür etti, başımı göğsüne bastırdı. günlük hayatın içinde eriyip gidebilecek ufak bir jesti görmezden gelmeyip mutluluğa dönüştürebildiği andır. şimdi ben bunu sevmeyip ne yapayım!

  • bu bölümde (82) ismail abi hiç zorlanmadan iş buldu. üstelik de işinin hiç bir vasfı yok. diğer işçileri korkutmak için. o yüzden ismail abi ve genleri de yoktu. çünkü ismail abi'nin geçmişinde boş adam yok.