• 1912 senesinde "wonder of woman" adıyla basılmış bir jack london hikayesi.

    öncelikle kitabın jack london'ın çiftliğe yerleştikten sonra basılan işlerinden biri olduğunu belirtmemiz gerek. bunu özellikle söylüyorum çünkü jack london bu süreçte oldukça fabrikasyon; edebi olarak okuyucusunu ve eleştirmenleri tatmin etmeyen işler ortaya koymuştur.

    bu hikaye de jack london'ın edebi olarak bozuma uğrarken kaleme aldığı kitaplardan biridir. labiskwee adında anglosakson kökenli bir kadın ile duman isimli bir beyaz adamın hikayesini anlatır. tahmin edebileceğiniz üzere bu ikisi birbirine aşık olur ve olaylar başlar. şahsen kitabın özetini buraya yazmaya gerek görmüyorum. benim bu kitapta odaklanmak istediğim mesele daha başka. gelin size ondan bahsedeyim.

    öncelikle kitabın baş kişisi duman esir düştüğü kampta labiskwee ile aşk yaşar. bu labiskwee esasen ilginç bir karakterdir. kendisi kızılderili kültürü ile yetişmiş bir beyazdır ve avrupalı bir ailenin çocuğudur.

    labiskwee daha önce de kampa esir düşenlerle yakınlık kurmuştur ve onların hikayelerini dinlemiştir. bu kadın dış dünya ve batı usulü "aşk" ile ilgilidir. london bu kitabında amerikan romantizmini kızılderili ananeleriyle sentezleyerek -bana sorarsanız- her iki kültürün de sevgi konusundaki çarpıklıklarını ortaya koyar.

    şimdi şuraya dikkatlice bakalım:

    "sonra farkına vardı, sevgisinin içtenliğine rağmen aşkın hoş yönlerinden haberi yoktu. ilkel vahşilerin arasında bu yönler var olmamıştı. öğrenmek için hiç fırsatı olmamıştı."

    dikkatli bir jack london okuru buradaki motifi fark edecektir... devam edelim.

    "hayatında ilk defa bir kadını derinlemesine öğreniyordu; ruhu öylesine temiz, masumluğu ve saflığı öyle müthiş derecelerdeydi ki tek bir satırını bile yanlış okumak olanaksızdı. kendi cinsinin ilk tanrıçalarının hepsi geleneksel bilgiyle ya da kendini koruma yalanlarıyla bozulmamış haliyle onun içinde mevcuttu. schopenhauer'in zihninden tekrar okuyup bütün bahaneleri aşınca üzgün filozofun yanıldığını düşündü. bu kadını duman'ın, labiskwee'yi tanıdığı gibi tanımak demek bütün kadın düşmanlarının hasta erkekler olduğunu ortaya koydu."

    jack london gerçekten de baş karakterleri bir kadının eksenin geliştirip tamamlamayı seven bir yazardır. bu hikayesinde de yine buna benzer bir şey görmek mümkün. onun kurgularında kadın karakterler hikayenin baş kişisinin gelişimine katkıda bulunarak ortaya yeni bir adam çıkmasına yardımcı olur.

    son olarak zeplin kitap'ın yaptığı iki korkunç hatadan bahsetmek istiyorum. öncelikle arthur schopenhauer'in adını yanlış yazmışlar. son olarak da... kitabın arka kapağında bulunan yazıda "bodur ile labiskwee" diyor. duman'a ne oldu? resmen kitabı okumadan basmışsınız.

    meraklısın için daha fazla jack london:

    jack london - deniz kurdu
    jack london - şampiyon
hesabın var mı? giriş yap