• 1980 yapımı robert redford'un ilk yönetmenlik yaptığı film olan ordinary people'ın başrollerinde donald sutherland (baba calvin jarrett), mary tyler moore (anne beth jarrett), timothy hutton (küçük oğulları conrad jarrett), judd hirsch (psikiyatrist dr. tyrone c. berger) , elizabeth mcgovern (conrad'ın kız arkadaşı jeannine pratt) oynamıştır. film en iyi film, en iyi yönetmen (robert redford), en iyi yardımcı erkek oyuncu (timothy hutton) ve en iyi uyarlama senaryo (alvin sargent) dallarında oscar ödülü ve 5 dalda golden globe ödülü almıştır. senaryosu judith guest'in 1976 yılında yayınlanan ordinary people isimli romanından uyarlanmıştır. film, ayrıca timothy hutton ve elizabeth mcgovern'in oynadıkları ilk filmdir.

    --- spoiler ---
    film üst orta sınıf bir amerikan ailesinin büyük oğullarını bir deniz kazasında kaybettikten sonra yaşadıklarını anlatmaktadır. buck küçük kardeşi conrad ile çıktıkları bir bot gezisinde çıkan fırtına sonucu hayatını kaybetmiştir. conrad bu olayla ilgili duyduğu suçluluk duygusu ile olaydan 6 ay sonra intihara teşebbüs eder ve kurtarıldıktan sonra bir akıl hastanesinde birkaç ay tedavi gördükten sonra evine döner. conrad gördüğü tedaviye rağmen olayın etkisinden hala kurtulamamıştır. bir süre sonra bir psikiyatriste gitmeye başlar. dr berger'in yardımı ile olayların üstesinden gelmeye başlar. önce kendini suçlamaktan vaz geçer ve hayatında bazı değişiklikler yapar.

    büyük oğullarının ölümünden sonra anne babasında da değişiklikler olmuştur. babası conrad'ın durumunu anlamakta ve ona yardım etmeye çalışmaktadır, hatta dr berger'le konuşmaya bile gider. oysa annesi conrad'dan çok uzaktır, onu anlamaya çalışmaz, hep mesafelidir, psikiyatriste gitmesini hoş karşılamaz, çünkü başkalarının oğlunun sorunları olduğunu bilmesini istemez, aslında ölen büyük oğlu buck'ı daha çok sevmektedir. conrad'ın annesine ulaşma çabaları boşa çıkar.

    tedavinin de yardımı ile conrad daha iyi olur, kendine bir kız arkadaş bulur, babası ile arası iyidir ancak annesi olanlara uyum sağlayamamaktadır. en sonunda baba calvin karısının bu katılığına dayanamaz ve ayrılmalarını ister. film baba oğulun anne evi terkettikten sonra evin bahçesinde konuşup birbirlerine sarılmaları ile biter.
    --- spoiler ---

    film ve senaryo çok etkileyici. conrad'ın çektikleri, çırpınmaları, annesi ile arasındaki iletişimsizlik çok güzel yansıtılıyor.
  • insanı derinden etkileyen film.
    klasik bir film yerine bir psikoloji seansı izliyor izlenimi vermekte film. duyarsızlığa olduğu kadar "hissisleşmeye de" vurgu yapar.
    (bkz: http://www.onurcoban.com/…ary-people-1980_4301.html)
  • vladimir perisic'in yönetmenliği'ni yaptığı 2009 yapımı film.

    ----------spoiler----------------------

    sırp bir genç, iş bulamadığı için ''neden olmasın?'' diye basit bir düşünce ile asker olur. film; askerlikte tektipleştirme'nin ve böylelikle otoriteye itaat ile bireyselliğin kaldırılmasını amaçlayan (ve bir çok kişinin askeriyede mantık yoktur kuramının temelini teşkil eden) ve basit ancak manadan yoksun görünen kuralların gösterilmesi ile başlar. filmin açılış sahnesinde, (neredeyse gerçek zamanlı olarak) yatakların nizami bir biçimde askerler tarafından yapılması, düzeltilmesi ve sonra teftiş için gelen subayın önünde askerlerin alışılmış ama tedirgin bekleyişi gösterilir. sonra yine tek sıra halinde, karavana usulü yemekler alınır, vs....

    daha sonra hiç bir açıklama yapılmaksızın bir bölük asker bir otobüsle bilmedikleri bir tesise getirilir. otobüste, radyo yayınından ''bir çok köy ve kasabada terörist faaliyetin olduğu, bunların demokrasiye darbe vurduğu ve tehlikeli faaliyetler olduğu ve askeriyenin duruma el attığı bildirilir.'' yapılan yayın yalnızca bu kadardır. düşman olarak gösterilen ''öteki'' kişilerin demokrasiyi ve düzeni bozmak'' için ne yaptığı, bunu neden ve nasıl yaptığı hiç bir biçimde söylenmez. tehlikeli oldukları söylenen bu kişilerin ''gerçekte'' nasıl bir tehdit oluşturdukları, bu tehdidi kime/neye dair oluşturdukları da açıklanmaz.

    askerlerin getirildikleri tesise, kısa bir süre sonra kamyonlara doluşturulmuş sekiz on kişilik gruplar halinde, orta yaşlarda insanlar getirilir ve bunlar haber yayınının aksine gayet sıradan ve tehlikeden uzak bir görünüm çizerler. hayatında daha önce hiç kimseyi öldürmemiş olan esas oğlan, yapacakları işin bu kişileri kurşuna dizmek olduğunu öğrendiğinde (emri aldığında) kendi kendine ''yapamam'' diye mırıldansa bile öldürmeyi ''öğrenir''. kurşuna dizilecek ilk kişide gözlerini kapatır, ancak tetiği çeker. ikincisinde gözlerini kapatmadan tetiği çeker. üçüncüsünde ısrarla sırtını dönmeyip, gözlerinin içine bakan adamın başını dipçikle ezer. ve son olarak da bir çocuğu vurur. bütün bunlar yarım gün içinde olup biter.

    film esas oğlan olan askerin de sıradan ve aslında herkesin diline pelesenk olan ''özünde iyi biri'' olduğunu vurgulamak için, onun tutsaklardan birine su içirdiği, sigara ikram ettiği bir sahneyi de içerir. ancak asker, yardım ettiği adamın beş dakika sonra kurşuna dizilmek için götürülmesine yalnızca cılız bir ''durun'' sesi ile itiraz edip, kayda değer başkaca hiç bir şey yapmaz. özünde iyi olmak diye bir şey esasen tersten okunup, özünde kötü olmak olabilir mi? ya da kötülüğe meyyal olmak.

    tutsaklar otobüslerle getirilip tek sıra halinde sırtları katillerine dönük dizilir ve beş altı asker aynı anda kurbanlarını öldürür. böylece ''yüzyüze'' olmanın insani etkisine temas edilmiştir. gözlerinin içine baktığınız, evvelden konuştuğunuz yahut bir şekilde iletişime geçtiğiniz insanlara zarar verici davranışlar gösterme ihtimaliniz düşer. bu nedenle kurban ile katil, mağdur ile fail mümkün mertebe aynı ortamda ya da bu gerçekleştirilemiyorsa, yüzyüze bulundurulmaz, konuşturulmaz. failin fail olma potansiyelinde yara açılması engellenir. kaldı ki, başkalarının doğruları ya da eylemleri diğerlerinin üzerinde tesirli olduğundan, tek bir askerin kurşuna dizme işini yapması beklenmez ya da sıra ile kurbanları öldürmek düşünülmez. beş kurban ve beş askerin aynı anda aynı yerde bulunması ve işin birarada yapılması sağlanır. böylelikle şimdilerde görece daha naif işlerde mahalle baskısı oılarak adlandırılan, çoğunluğa uyma isteği/arzusu tetiklenmiş olur. bu nedenle askerlikte diğerlerinden daha yeni olan esas oğlan sıranın başına değil, ortalarına yerleştirilir.

    dönüş yolunda, yol kapalı olduğu için bir başka askeri noktada beklemeleri gerekir. emir subayı buradaki askerlere de ''kurşuna dizme'' işinde yardım etmeleri gerektiğini söyler. esas oğlan ''yoruldum'' de ve bunun üzerine diğerleri de yorulduklarını ve bu işi yapmak istemediklerini söyler. subay mecburen tamam der ve oradaki infaz timinde yer almazlar. burada da yukarıdakine benzer bir şekilde, topluluk içinde yaşanan bir sonuç vardır. tek bir itiraz yahut çatlak ses, diğerlerini de söylemek isteyip de söyleyemediklerini ifade etmeye ve düşünmeye çağırır. yaşanan zulümlerde bir kişinin dahi itiraz etmesi, ya da zulmün adını koyması sanıldığının aksine oldukça tesirlidir, hatta yapılması planlanan kötülüğe engel olabilir.

    bu itirazın ardından askerler araçtan iner ve esas oğlan iletişim kurabildiği yegane diğer askere seslenir, ancak o arkadaşını duymasına rağmen arkasına bile bakmadan uzaklaşır. ''tehlike''li olanı hayatımızdan derhal çıkarmak gerekir, zira o sizi bazı gerçekleri görmek ve bunlarla yüzleşmek zorunda bırakabilir.

    filmin sonunda emir subayı ile esas oğlan tuvalete girerler ve subay '' burada olanları kimseye anlatmamalısın. unutma; seni kimse zorlamadı.'' der. bu ifade çarpıcı bir biçimde doğrudur. kimse ''bu kişileri vuracaksınız'' dışında askerlere bir şey söylememiştir. yani ''vurmazsanız sizin de sonunuz aynı olur, vurmak zorundasınız yoksa hapise atılırsınız'' vs gibi bir zorlama yoktur. yalnızca müeyyidesi söylenmeksizin emir verilmiştir. ve altı kişilik ekip, nasıl bir yaptırımla karşı karşıya kalacaklarını bilmeden/bilme ihtiyacı da hissetmeden emri aynen uygulamıştır. otoriteye koşulsuz itaat eden insanların bir çoğu neden bölel davranmaları gerektiğini, yaptıklarının ahlaki boyutunu yahut sonuçlarını düşünmez. bir otorite figürü, verilen emri yerine getirmeleri ve yaptıklarını meşrulaştırmak için yeterlidir. emrin uygulayıcısı olmayıp, dışarıdan bu habere/olaya seyirci olan diğerlerinin bir çoğu için de bu geçerlidir. katil dahi olsa bu kişiler emir eridir. oysa ki, emri uygulamamak her zaman var olan ve emrin kendisi kadar esasi bir seçenektir. ancak bir çoğumuz bu tercihi görmezden gelir, ve emre itaatsizliğin sonuçlarına katlanmak bir yana sonuçlarını düşünmeyiz dahi.

    ---------------------------spoiler--------------------------

    bir benzeri için (bkz: milgram deneyi), (bkz: asch deneyi) (bkz: zimbardo deneyi)
  • john legend isimli soul şarkıcısına ait şu sıralar radyolarda çok ama çok çalan hoş şarkı.
  • eğer oscar almamış olsaydı asla görmemiş olacağımız bir filmdir. redford çaylaklığı abartmıştır. ilk 5 dakika içinde galiba, bir araba içi sahnesi vardır ki denyoluk laboratuarı gibidir: kamera ön camın önünde ama ön cam berraklık sağlamak için çıkarılmıştır. bu esnada araba yavaş seyrederken, yan pencereden farkediyoruz bunu, dışarıyı çekmek zamanı gelince arabayı son süratte görürüz. bunun dışında da kriz bir filmdir. raging bull'un hakkı ciddi ciddi yenmiştir.
  • 29. istanbul film festivali kapsamında gösterilmiş yönetmeni vladimir perisic olan tamamen müziksiz ve düşük tempolu bir film. yönetmen savaş filmi türünü yerle bir ediyor demiş, doğru da demiş ama bu konuda ince kırmızı hat'tan daha ileride olduğunu söyleyemeyiz. yine de dokunaklı, genç bir insanın nasıl olup da ölüm makinesi haline gelebileceğini göstermesi açısından.
    filmde hiç müzik olmaması ilginç, bir yerde otobüsün sesi ile birlikte müzik mi başladı yoksa beynim mi oradaki müzik ihtiyacını karşıladı anlayamadım ama jenerikte bile müzik olmamasını garipsedim sanırım.
    sabah 11 seansında seyredince, filmle birlikte zamanın ilerlediğini zannediyor insan, çıktığımda havanın karanlık olmamasına şaşırdım. filmden sonra insan bir film daha seyretmek istiyor, insanın iştahını açıyor bu konuda diyebiliriz.
  • pachelbel eşliğindeki mükemmel sonbahar görüntüleri ile başlayıp, sarmaşık gibi ilerleyen ve insanın ruhundaki boşluklara dolanan mükemmel bir psikolojik tahlil filmi. önerilir.
  • otuzbeş yıl önce sinemada izlemiş ve büyülenmiştim. aklımda çok az sahne kalmasına karşın etkileyici bir aile dramı olarak bende yer etmişti.

    dün televizyonda yarısında yakalayıp bir daha izledim. evet, kimi filmler gerçekten de zamana meydan okuyor. iyi bir senaryo, senaryonun ruhunu yakalayan yönetmen ve nitelikli oyuncular sayesinde oluyor bu.

    raging bull yılında oscar almasına takılanlar olmuş. sıkıntıyla sonunu getirdiğim raging bull yerine acımasızca aileyi eleştiren ve her sahnede biraz daha gelişen bu drama ödülü kat kat haketmişti. ve de unutmayalım ki seksenler duygusal aile filmlerinin yoğun rağbet gördüğü yıllardı. o dönemin efsane filmleri apocalypse now, raiders of the lost ark, e.t. (macera, savaş, bilim kurgu) en iyi film ödülünü alamamışlardı benzer şekilde.
  • 1979 yılında en iyi film dalında oscar kazanan kramer vs. kramer filminin ardından yine benzer bir konuyu* işleyerek aynı dalda ödül kazanan film.

    ayrıca robert redford çektiği bu ilk film ile en iyi yönetmen oscar ödülünü kazanan altı yönetmenden biri olmuştur. diğer yönetmenler için: (bkz: delbert mann) (bkz: jerome robbins) (bkz: james l. brooks) (bkz: kevin costner) (bkz: sam mendes)
  • teknik açıyı göz ardı edebilen benim gibi az bilenler için, senaryosu ve oyunculuğu itibariyle merakla izlettiren, farklı bir konuyu bulabilmiş,iyi oyunculukların olduğu filmdir. bence mutlaka izlenmelidir.bitirince benzer aile dramalarını aradım ancak elle tutulur bir öneri bulamadım. yine de bu filmi sevenlere ; çekildiği dönemden kaynaklanan benzerlikler sebebiyle terms of endearment önerilebilir gibi.
hesabın var mı? giriş yap