• jack london'un otobiyografi niteliğinde çok güzel,akıcı bir kitabı. üstelik dönem amerika'sına ışık tutar nitelikte.
  • çocukken tren gelmeden önce demiryolunun üzerine gazoz kapağı koyar düzlemesini beklerdim. arada çakıl taşı falan da koyardım.
    buda beni serseri yapar mı acaba?

    kitapla alakasız oldu ama idare edivelin.
  • 1907 senesinde "the road" adıyla yayımlanan ve dilimize "demiryolu serserileri" olarak çevrilen bir jack london kitabı. ülkemizde muhtelif zamanlarda "yol" ve "yolda" gibi isimlerle de tercüme edilip yayımlanmıştır. bu kitabı özel kılan başlıca şey ise bizzat jack london'ın ağzından jack london'ı dinleme şansını bulmamızdır. otobiyografik ögelerin baskın olduğu kitapta, jack bizlere kendi anılarını kendi gözlerinden anlatır. yani ne haşin bir boksör vardır ortada ne de köklerine dönmeye çalışan bir kurt; sahnede bizzat jack'i görürüz. bana sorarsanız jack london okumaları yapan herkesin mutlaka okuması gereken bir kitap çünkü jack bu kitabında bizlere kendi doktrininden ve hayatı yorumlayış biçiminden herhangi bir kurgu kaygısı gütmeden bahsediyor. evet, o her zaman sıkı çalışmış ve kendini geliştirmiş bir gençtir ancak mesele burada bitmiyor. neden mi? gelin biraz bundan bahsedelim.

    bana sorarsanız bu kitap jack london'ın yazdığı en güzel girişlerden birine sahip. bir itiraf ile başlayan kitap daha sonra hikayeden hikaye atlayarak jack'in uzunca bir süre devam ettiği hobo hayatından kesitler sunuyor.

    "nevada'da sürekli, ısrarla ve utanmadan yalan söylediğim bir kadın var. ondan özür dilemek istemiyorum. benden uzak olsun. ancak nedenini açıklamak istiyorum. ne yazık ki adını da bilmiyorum adresini de. şayet bu kitabı okuma şansı olursa bana yazmasını umut ediyorum."

    bildiğiniz üzere "hobo" trenlere kaçak binerek beş parasız bir biçimde yaşamını devam ettiren insanlara denir. jack london gençliğinde vagonlar üzerinden nasıl atlıyorsa, kitabında da hikayeler arasında aynı biçimde atlıyor. bu hikayelerde ise ona dair kıyıda köşede kalmış bazı şeyleri öğreniyoruz. bunlar arasında beni en çok şaşırtan dilencilik meselesidir. jack, bizim bildiğimiz şu sağlam ve cesur jack bir dönem dilencilik bile yapmıştır. ancak bunu gururla yaptığını söyleyemeyiz. kendisi bundan pişmanlık duymuyor olacak ki kitabında yer vermekten çekinmemiş. yine de kitapta ilk teşebbüslerinden de bahsediyor ve bunların nasıl başarısızlıkla sonuçlandığını ve genç jack'in nasıl pek çok gece aç yattığını görüyoruz. daha sonra dilencilik meselesini bir çeşit zeka oyunu ve aktörlükle ile ilişkilendirip bu meseleyi kafasında akladığını okuyoruz.

    "dilencinin başarısı onun iyi hikaye anlatabilme yeteneğine bağlıdır. ilk olarak dilenci, kurbanını iyice ölçüp biçmelidir. daha sonra kurbanının kişiliğine ve mizacına hitap eden bir hikaye anlatmalıdır."

    jack gerçekten de bu işi bir ihtiyaç sahibinin gözünden çok bir ajanın gözünden görmeye başlıyor. aslında kandırmaya çalıştığı kişilerin her şekilde ondan daha iyi bir durumda olduğu aşikar. yine de tekrar ediyorum, bununla gurur duymuyor ancak pişman da değil. hatta bu dilencilik serüveninin ona katkısı olduğunu bile söylüyor bizlere.

    "evsiz günlerimde aldığım bu eğitimin benim başarılı bir hikaye yazarı olmamda büyük etkisi olduğunu sık sık düşünürüm... yaşamak için yemek bulmam gerekiyordu ve bu yüzden on ikiden buracak hikayeler anlatmak zorundaydım... aynı zamanda bu eğitimin beni gerçekçi biri yaptığına da inanıyorum. mutfak kapısında yiyecekleri değiş tokuş edebilecek tek şey gerçekliktir."

    jack bizlere insanın doğasına dair bazı şeyleri dilenirken keşfettiğini söylüyor. iyilik nedir, kimlere yapılır, doğası nedir? öyle görünüyor ki muhtaç olmak ona pek çok şey öğretmiş. yine de ömrünün sonlarına doğru yaşadığı hayatı ve yazarlığı ne derece tüccarlık bellediğini hesap edersek jack'in parayı seven biri olduğunu iddia etmemizde sakınca yoktur. her ne kadar durum bunun tam tersi gibi görünse de onun parayı sevdiğine eminim.

    "umarım nevada'daki kadın, bunları okur ve beni yalancılığım ve nezaketsizliğim için affeder. özür dilemiyorum çünkü utanmıyorum. gençtim, hayat doluydum ve yeni macera hevesi beni onun kapısına getirmişti. benim için iyi olmuştu, insan doğasının içkin iyilikseverliğini öğrenmemi sağlamıştı."

    dilencilik meselesinden yeterince bahsettiğimize göre bir başka mühim meseleye de değinebiliriz.

    "serseriliğin en çekici yanı büyük ihtimalle monotonluktan uzak olmasıdır. hobo diyarındaki yaşam her zaman değişkendir. imkansız şeylerin olduğu ve her bir dönemeçte çalıların arasından beklenmedik bir şeyin fırladığı sürekli değişen bir gölge oyunu gibidir."

    evet, serserilik. jack gerçekten de esaslı bir serseriydi ve o zamanlar bulunduğu kıtada serserilik suç olarak kabul ediliyordu. bu yüzden kendisin kanada'da bir ay hapis yatmıştır. kitapta hapishane anılarından da bahsediyor ve bildiğim kadarıyla jack'in bu konuda yorum yaptığı bir başka kitabı mevcut değildir veya ben henüz okumadım. duruma göre burayı gözden geçireceğim ancak varsayımımın doğru olduğuna neredeyse eminim.

    yine de ona sorarsanız bu hapis yılları jack için oldukça öğretici geçmiştir. kendisi hapisten çıktıktan sonra bir daha oraya girmemek için oldukça temkinli bir yaşam sürmüştür. peki tekrar hapse girmesi mümkün müydü? elbette öyleydi. zaten denizcilik yaptığı zamanlar da ufak tefek nezaret tecrübeleri olmuştu. ancak tam teşekküllü bir cezaevi sayesinde fikirlerinin oldukça olgunlaştığını düşünüyorum.

    "ancak günler geçtikçe inanmaya başladım. kendi gözlerimle o hapishanede inanılmaz ve canavarca şeyler gördüm. daha son inandıkça hukukun polis köpeklerine ve tüm adalet mekanizmasına daha çok saygı duydum.

    öfkem geçip gitti ve tüm benliğimi bir korku dalgası kapladı. en sonunda neyle karşı karşıya olduğumu açık seçik gördüm. itaatkar ve alçak gönüllü oldum. her gün dışarı çıktığımda kıymet koparmamak için daha çok ikna olmaya başladım. dışarı çıktığımda tek istediğim ortalardan kaybolmaktı. serbest bırakıldığımda da zaten bunu yaptım. dilimi tuttum, yavaş yürüdüm ve akıllı ve mütevazı bir adam olarak pennsylvania'ya tüydüm. "

    sonuç itibarıyla jack london okumaları yapan herkesin okuması gereken harika bir kitap. benim zihnimdeki pek çok eksik parçayı tamamladı ve yazarı biraz daha iyi tanımama olanak verdi. meraklısına tavsiye ederim.

    daha fazla jack london için:

    jack london - denizin çağrısı
    jack london - oyun
    jack london - iyi köpekler kötü köpekler ve kuzey toprakları
    jack london - bana göre hayatın anlamı
    jack london - kızıl veba
    jack london - bir dilim biftek
    jack london - ateş yakmak
    jack london - bir kuzey macerası
    jack london - ölümcül dalgalar
    jack london - güneşe doğru
    jack london - deniz kurdu
    jack london - şampiyon
    jack london - kadın denen mucize
  • 1929 büyük buhranında dönemin amerikasını yansıtıyor. okurken çok sıkıldığımı hatırlıyorum
  • (bkz: hobo)
  • en sevdiğim jack london kitapları demir ökçe, martin eden, uçurum halkı, açlar ordusu, john barleycorn/intihar, ay vadisi. yalnız serserilikle ilgili kitabı açlar ordusu muydu, başka bir kitap mıydı emin olamıyorum. o isimde kitap okuduğumu anımsamıyorum, yüksek bir olasılık demiryolu serserileri yani the road.

    50 yaşlarının hissiyatıyla sadece intihar/john barleycorn'u tekrar okumak istemem, beni sıkacaktır. martin eden, demir ökçe, uçurum insanları, açlar ordusu, demiryolu serserileri sıkmaz. hepsi üst üste olmayacak, seriyi aralıklı okumalıyım. ilginç şekilde belgeselimsi olan kitaplarına, ufaklıklara daha çok güveniyorum. uçurum insanları, açlar ordusu ve demiryolu serserileri'ni ciddi çağrıştırıyor, farklı zamanlarda yaşasa da o kitapların maceraları birbirinin karşılığı/izdüşümü gibi. yani londra'nın sefaletini anlattığı halde gene bir tür insanlık serüveni tadı mı vermiş, kendim de şaştım. yoksa ben mi sefaletten keyif almışım? (bkz: jack london/@ibisile)

    uyarı: öğrenmiş bulunuyorum, benim okuduğum açlar ordusu ile okumadığım demiryolu serserileri'nin her ikisi de jack london'ın the road'unun (1907) türkçe çevirileriymiş. (bkz: the road/@efreet sultan)
  • kitap 1890'ların amerika'sını anlatmaktadır. o dönem amerika'da büyük bir kriz olmuştur. jack london o yıllarda bir hobo yani serseri olmak zorunda(!) kalmıştır. kitapta bizatihi jack london'un ağzından hoboların hayatlarını görüyoruz.

    yazarın trenlere kaçak binmek için çektiği çileleri, bir kap yemek yemek için söylediği yalanları, dilenmelerini görüyoruz. hapiste geçirdiği günlere ve yaşadığı zorluklara şahit oluyoruz betimlemeleriyle.

    london'un özellikle trende her an baskına uğrayacağına dair korkularını da çok net bir şekilde okuyoruz. hatta yazar hoboluğu bıraktıktan sonraki yıllarda bile, bir aynasız gördüğü zaman tedirgin olmaktadır.

    kitapta jack london'un, generaly kelly'nin 2000 kişilik hobo ordusuna katıldığını görüyoruz. kitabın son kısımlarında ise bu orduda yaşadıklarını anlatıyor. bu ordunun yegane amacı 1 mayıs tarihinde washington'a gidip iş ve aş için protestolar yapmaktır.

    jack london'un bir amerikan milliyetçisi olduğunu yine kitabın ilgili kısımlarında görebiliyoruz. yine aslında kendisinin hak ve hukuka önem verdiğini lakin mahkemeye çıktığında kendisine yapılan zorbalıktan, london'un kendisini savunmaya dahi izin verilmemesinden ötürü milliyetçilik duygularının zedelendiğini görebiliyoruz.

    benim için kitabın en vurucu cümlesi ise şuydu;

    ''hayırseverlik, köpeğin önüne attığınız kemik değildir. asıl hayırseverlik; sen de en az o köpek kadar açken, onunla paylaştığınız kemiktir.''
  • ''kürk mantolu madonna kitabı madonna'nın hayatını anlatıyor'' diyen kadına hak vermeye başladım. ablam kitabı okuyalı çok oluyor ki her şeyi unutmuş. unutmak ki ne unutmak.

    ben de bu kitabı orta okulda okumuştum, kitap hakkında hemen hemen hiçbir şey hatırlamıyorum. tekrar okumaya başlarsam ve yine hatırlamazsam korkusuyla tekrar da başlayamıyorum.

    ''daha önce okuduğunuz ama konusunu unuttuğunuz bir kitabı tekrar okuduğunuzda birçok şey aklınıza gelecek mutlaka, ama ille hatırlamanız da gerekmiyor. çünkü önemli olan kitabı net bir şekilde hatırlamak değil, kitabı okurken çıktığınız zihinsel yolculuk. yani o kitap bugün sizi siz yapan etkenlerden biri oldu bile, önemli olan da bu.'' teması aşağı yukarı bu olan bir yazı okumuştum ve içim baya rahatlamıştı, ama şimdi rafta bu kitap gözüme çarptıkça hafiften içim sızlıyor. bana öyle bakma, anlayacaklar.
  • jack london’un hobo olduğu yılları anlattığı kitabının ismi.
    bit çırpıda biten bir otobiyografi.

    --- spoiler ---

    demiryolunda trenler ile ülkeyi bir uçtan bir uca fethederken aynasızlar,fren memurları,ateşçi vs. den kaçışını anlatıyor.bir kaç kez serserilikten hapse düşüyor;özgür yurttaş olarak amerikan adaletini yerden yere vuruyor.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap