4 entry daha
  • " filmdeki şiddet sık rastlanır cinsten değildi, anlatımın alıştığımız stilize gangster filmleri ile benzeşen hiçbir yönü yoktu. o yıllarda esen ‘baba-godfather’ın destansı
    havasından, sempatik gelen mafya karakterlerinden sonra acımasız tony montana asla hoşlanılacak bir karakter değildi. al pacino’nun oyunculuğu ile gerçek bir tragedya kahramanına dönüştürdüğü montana, zaman geçtikçe sinema tarihinin en unutulmaz karakterlerinden birisi oldu. mizahın ve rahatlatıcı bir atmosferin olmadığı iki saat boyu, onun ifadesiz bakışlarını, ani patlayışlarını seyretmek resmen
    rahatsız edici gösteriye dönüşür.

    havana’nın arka mahallerinden göçmen olarak iltica ettiği bir ülkede, uyuşturucu kartelinin üst basamaklarına tırmanan, tırmandıkça sertleşen, görgüsüzleşen, pervasızlaşan bu anti kahraman pacino’nun, dışa vurumcu performansı ile tartışılan bir karaktere dönüşüyordu. tony montana, pacino’nun kariyeri boyu gölgesinden kurtulamadığı bir figür oldu. bir çok eleştirmen pacino’nun performansını abartılı hatta karikatürize buldu. bazıları bu kadar kötü bir performasın nasıl bir kült kahramana dönüştüğünü anlayamadı. konuştuğu garip ispanyolca
    vurgulu lehçe komik bulundu. sinema tarihinin ‘fuck’ kelimesinin (226 kez) en fazla
    kullanıldığı film olarak da ünlendi " yaralı yüz".
    brian de palma birbirinden farklı türlerde filmler yapmayı seven bir yönetmen
    hitchcockvari bir gerilimden, mars’a yolculuk yapan bir maceraya atlar. 1932 tarihli filmin tekrar çevirimi olan "yaralı yüz" ün orijinal mekanını chicago’dan miami’e taşır. kahramanını sevimsizleştirmek için elinden geleni yapar. istediği özenilecek bir gangster değildir, o gerçek yaşamdaki gibi bir pisliği yansıtmak ister. amacına da ulaşır. banyoda elektrikli testere ile yapılan katliam kolay kolay hazmedilecek sahneler değildir. o yıllarda kokain çok yaygın olmadığı için filmlerde de kullanıldığı sık görülmezdi. palma ne yapar ? masa üstünü silme dolduran kokaini çektirir anti kahramanı montana’ya. sosyal bir drama olarak tasarladığı öykü finalde bir tragedyaya dönüşür.senaryonun oliver stone’un kaleminden çıktığını da unutmamak gerekir. stone’un her türlü yeteneğini radikalce ve özgürce kullandığı yıllardır.
    filmin en olgun performanslarından birisi, o yıllar için daha tanınmamış bir oyuncu olan michelle pfeifer’den gelir. montana’nın sevgilsi elvira’yı oynarken adeta döktürür. bir mafya sevgilisi ancak bu kadar soğuk, ifadesiz ve sahici oynanır. soğuk güzelliğini, mesafeli duruşu ile birleştirir. bir mafya patronu montana’nın bir meta olarak gördüğü elvira isyanını ara sıra patlamalar ile gösterir. restoranın ortasında montana ile yaptıkları şiddetli kavga, onun isyanlarından birisidir. montana’nın ortağı, kaderini paylaşan adam manuel ray’ı canlandıran steven bauer performansı ve fiziği ile son derece inandırıcı bir karakterdir. kızkardeşi gina’yı oynayan (mary elisabeth mastrantonio) sıcak oyunculuğu ile tam bir latin dilberidir. tony’nin
    kızkardeşine uyguladığı baskı tam ortaya çıkmayan bir ensest aşk yönündedir.
    "yaralı yüz" ün geçen süre içinde nasıl bir kült filme dönüştüğü, popüler bir tüketim
    metasına dönüştüğü, net olarak yanıtlamayan bir soru olarak kaldı. seyircinin yaşamda ve sinemada gittikçe artan şiddeti kanıksaması, filmin artan popülaritesinin en büyük gerekçelerinden birisi oldu. sonraki yıllarda şiddeti estetize ederek herkesin seyredebileceği şekle dönüştüren "kill bill", "testere", "rezervuar köpekleri", "old boy", "the killer", "rambo" karşısında "yaralı yüz" sıradan bir şiddet filmi olarak kalır. "
    kaynak
    okuyana filmin önemi ile ilgili birçok ipucu verir.
18 entry daha
hesabın var mı? giriş yap