• jack london'ın bir öykü ne kadar karışık yazılabilir adlı çalışması. ilk 10 sayfa zaten beynim bu kitabı niye okuyorsun diye feryat etti. sonraki sayfalarda olay biraz hızlanıyor ve en son zengin kalkışı biçiminde bitiyor. genel anlamda güzel bir öykü. boş zamanlarımızda okumak için kenara ayıracağınız bir kitap, kitap okumaya ayırdığımız zamanlar için değil.
  • bir jack london kitabı. ilk 10-15 sayfada neler döndüğünü anlamadım. sonradan akıcı olmaya başladı ama kitap zaten 40 sayfacık bir şey.
  • jack london'ın "adalet duygunuzun güçlü olduğunu düşünüyorsanız bir de bunu deneyin" şeklinde tanımlanabilecek türden bir öyküsüdür.

    --- spoiler ---

    birbirine düşman kabilelerden genç bir adam (naass) ve kız (unga), birbirlerine aşık olur ve düşmanlıklarını bitirip evlenirler. mutlu mesut geçinip giderlerken, kasabaya baskın yapan bir denizci, unga'yı gözüne kestirir ve bir yolunu bulup (biraz da güç kullanıp) kaçırır.

    bizim naass biricik karısını bulmak için yemin eder ve yıllarca gitmediği ülke, girmediği liman kalmayıncaya kadar arar ve nihayet bulur ancak unga, naass'ı tanımaz. aradan çok zaman geçmiştir, naass yaşlanmış, unga ise naass'a olan aşkını unutmuş ve denizciye aşık olmuş, onu kocası bilmiştir.

    naass, unga'yı geri almak için denizci ile bir iş yapmak ister ve ona bir teklif götürür. denizci, naass'ın teklifini kabul eder ve plan yapmaya başlarlar. tabi ki naass'ın gizli planı denizciyi yok edip unga'yı almaktır.

    naass, denizci ve unga yola koyulurlar. naass yaptığı planı işletmeye başlar ve denizciye tuzak kurar. uzun ve çetrefilli yolculukların bulunduğu bu işte denizcinin aç kalıp güçten düşmesini sağlar ve ölümüne sebep olur. sonunda fırsatı bulan naass, unga'sına kendini takdim eder, "benim naass" der. unga anımsamaya başlar ancak o anda ona karşı bir şey hissetmez, nitekim yerde yatan denizciye sarılmış onun için ağlamaktadır.

    unga, naass'a bu yaptığı şey için kızar ve eline geçirdiği bıçakla iki kez bıçaklar. naass ne yapacağını bilemez ve yaralı bir halde, unga'yla dönmeyi umduğu kasabasına tek başına döner. başına gelenleri iki arkadaşına anlatır. iki arkadaştan birisi olay üzerine hüküm vermeye kalkarken diğeri onu şu sözlerle susturur;

    "aklımızın alamadığı şeyler vardır. adalet duygumuzu aşan şeyler. bu işin doğrusunu yanlışını biz söyleyemeyiz, bizim yargımız burada işlemez."

    --- spoiler ---
  • hikayenin basitliği, kişiselliği ve "bir yerlerde gerçekten yaşanmıştır" hissi veren, yalnızca tecrübeyle damıtılıp satırlara aktarılabilecek ağırlıktaki küçük ayrıntıları yanında, malemute kid'in ıssızlığın ortasındaki kulübesi kalmış aklımda.. bembeyaz sonsuzluğa uzanan buz tutmuş bir diyarda huzur ve emniyet vaat eden, kapısı asla kilitli olmayan sarı-sıcak bir sığınak..

    hayatta pek az kişiyi malemute kid kadar kıskanmışımdır..
  • (bkz: #116807216)

    "jack london'ın 1900'de yayımlanan öyküsü. esas konuya girene kadar ne olup bittiği pek anlaşılmıyor. zaten 44 sayfa, o anlaşılmayan kısmın öyküye katkısını da anlamadım. yani anlaşılabilir olsaydı da hikayeden bağımsız biraz.
    kitabın sonundaki 7 sayfalık notlar, bilgiler öyküden daha güzeldi."
  • 44 sayfalık kitap. bitiremiyorum. tekrar ediyorum 44 sayfa.

    olur da biterse editlerim. jack london bu defa güldürmedi.

    edit: bitti. sonu bir tık daha güzeldi. genel olarak beğenmedim.
  • george rr martin'in ateş ve buz kitabını yazarken kuzeyin puslu ve sisli havasını jack london'ın kuzey betimlerinden esinlendiğini biliyor muydunuz?

    bir kuzey macerası da homeros'un odysseia'nı andıran, zorlu engellere aklı, gücü, bilgeliği, dayanıklılığı sayesinde hayatta kalan bir adamın intikam öyküsünü anlatmaktadır. adamın peşinde olduğu "tanrıların dünyanın ilk dönemlerindeki erkekleri örnek alarak kalıba döktükleri" bir devin peşinden rusya, japonya kıyılarına kadar azılı düşmanının peşinden gider bu adam.

    hikâyenin ilk 15 sayfasının anlaşılmaması sizi darlantıya düşürmesin, ilmek ilmek örülen final gayet tatmin edici olacaktır.

    jack london, bir kuzey macerası, iş bankası kültür yayınları (çeviri: levent cinemre) şubat 2020
  • tek seferde bitirdiğim çerezlik kitap.
  • naas’ın hayatta en değer verdiği ve uğrunda her şeyi göze aldığı, tüm zenginliği bırakıp sefalet içinde ömrünü adadığı, buna rağmen tüm çabalarının karşılıksız kaldığı hüzünlü bir hikayedir.

    uzun süre denizlerde yolculuk yapmış jack london’ın yolculuğundan pek çok öyküyle döndüğü ve kurdun oğlu adlı eserde toparladığı öykülerden biridir.
  • kısa bir hikaye, okunmasa da olur, ben de laf olsun diye okudum zaten biraz. bir yolculuk sırasında okuyup bitirebileceğim kısa bir kitap arıyordum, en ucuzu buydu ve az çok jack london hikayesinden de ne geleceğini bildiğimden bunu aldım. kitap benim açımdan bir yönüyle önem arz ediyor; ben hayattaki bütün ilişkilerin karşılıklı faydacılık prensibine dayandığını; sevgi, aşk gibi şeylerin anlamsız olduğunu, birinin bize verdiği değerin bizden daha fazla başka etkenlere bağlı olduğunu düşünen, bunu savunan biriyim. bu kitapta da ana karakterin evlendiği kadın, uzak bir ülkeden gelen bir yabancı tarafından zorla kaçırılıyor. kadın da direniyor ve o adamı istemiyor. ama sonrasında adamın kadına iyi davranması ve ona sunduğu imkanlarla o kadın için çok önemli birine dönüşüyor. kadın, evlendiği adamı unutup onu kaçıran adamı seviyor. oysaki evlendiği adam hala aynı adam, aynı görünüşte, aynı karakterde bir adam. tabii evlendiği adamla daha uzun süre vakit geçirmiş, daha fazla şey paylaşmış olsaydı bunlar evlendiği adamı daha değerli kılacak, onu unutmasını zorlaştıracaktı. ancak bu noktada da ben bir kutsallık falan göremiyorum sevgide. nihayetinde kendinden verdiğin, emek ve zaman harcadığın için daha değerli oluyor o kişi senin dünyanda. yani egosal bir şey var burada da. kendinden verdiğin için önemsiyorsun onu. peki birine neden kendinden bir şey verirsin. onun kaşı gözü için, güzel ses tonu için, harika kalçaları için, parası için, popülaritesi için, bir yeteneği için vs. vs. gayet basit bir çıkar ilişkisi yani özünde.
hesabın var mı? giriş yap